21 Kasım 2010 Pazar

Drum and the Monkey

Glasgow'a geldiğim ilk hafta görüp, aa süpermiş kesin gideyim dediğim yerlerden birisi Drum and the Monkey idi. St Vincent Street'te, merkeze 5 dk yürüme mesafesinde oldukça sempatik bir pub. Aynı zamanda, klasik İskoç yemeklerini tatmak için de iyi bir mekân gibi görünüyordu. İlk ziyaretim Onur’un geldiği akşama denk geldi.



Mekanın güzel bir resmini çekmediğim için üzüldüm. Klasik İskoç pub’ı görüntüsüne sahipti gerçi. Ortada oval bir bar, etrafında sandalyeler. Çevrede de minik odalar, şömine başında koltuklar ve diğer masalar. İçerde “Beer is the looking glass for life” gibi bişey yazıyordu, unuttum.

Barda iki kişi çalışıyordu, her yeri idare eden onlarmış gibi görünüyordu. Aslında bir sürü masada duran boş bardaklar biraz servis hakkında düşündürdüyse de, deneyelim dedik ve oturduk ve çile başlamış oldu =) Baştan, masadaki boş bardakların bize neredeyse yemek sonuna kadar eşlik ettiğini söylersem heralde biraz fikir verir. Siparişimizi zor da olsa verdikten sonra beklemeye başladık.

Önce nachos geldi. Ben beğendim, Onur hayal kırıklığına uğradı. Referans noktası Bebek Kırıntı olduğu için ben karşılaştırma yapamıyorum.

Aşağı yukarı bir saatlik bekleyişin sonunda baya kötü olan yemeğime kavuştum. Altı üstü steak with mushroom gibi bişey olmasına rağmen, kömüre dönmüş lezzetsiz bir et ve mantar, yanında da biraz patates ve domates geldi. Yiyebilmek için oldukça mücadele ettim, ama yukarıdaki tabaktan eksilenler sadece patatesler oldu.

Onur’un yemeği biraz daha iyiydi bana göre. Sanırım Haggis hakkında yeterince kötü propoganda yaptığım için tercihini yine geleneksel bir yemek olan steak ale pie’dan yana kullandı. Ben daha önce yiyip çok beğenmiştim. Aslında bunun tadı da bence fena deildi, ama Onur çok sevmedi.


Şarap seçimimizin de çok parlak olmadığına değinmeliyim. Gerçi fazla seçenek yoktu ama ortalama olması gereken bişi baya kötü çıktı.
Yemeğin sonunda garson gelip “is everything ok?” diyince dayanamadık artık, değil ulenn diye isyan ettik. Sonuç olarak, benim yemeğimin ve arkasından gelen browninin parasını almadılar. Hah browni’yi unutmayim, sanırım yediğimiz tek güzel şey oydu =D Gerçi bugüne kadar da kötü browni görmedim zaten..
Belki Pazartesi akşamı olduğu için böyle bir şanssız shift’e denk gelmiş olabiliriz, bir şans daha vermek niyetindeyim. Tabi çook güzel geçmesini istediğim bir günde ve çook aç karnına değil iken.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder